İran Gezi Notları - 1


Yaklaşık 7-8 yıl öncesi, Amin Maalouf'un Semerkant kitabını okuyorum... Maalouf çoğu kitabında olduğu gibi Doğu'yu, bu kitabında da İran'ı anlatıyor... Kitabın bir bölümünde İsfahan tasvir ediliyor, şehrin zamanında o kadar görkemli olduğundan bahsediyorki, zamanın yaşayanları için gerçek mi yoksa efsane mi olduğu büyük bir soru işareti...

O zamanlar kitaptan, özelliklede İran'dan etkilendiğim çok açık... Bu sebeple ilk büyük yurtdışı gezimi İran'a, Doğu'ya yapma kararı veriyorum. Başlangıçta yolculuğa tek başıma çıkmaya karar versemde sonra bu kararımdan vazgeçip, üniversiteden arkadaşım Uğur'la yola çıkıyoruz...

İran için Uğur'u ikna etmem ne kadar kısa sürdüyse ailelerimizi ve çevremizi İran konusunda ikna etmek bir o kadar zor oluyor. Gerek İran'ın tehlikeli bir ülke olduğunu düşünmeleri gerekse bu ülkeye giriş yaptıktan sonra başka ülkelere girişte sorun yaşayacağımızı ima etmeleri önümüze sürdükleri başlıca nedenler...


Güvenlik konusunda ikna ettikten sonra, seyahatimizi planlama kısmına geçiyoruz. 4 Haziranda başlayıp 20 Haziranda bitecek 16 günlük bir macera...

Başlangıçta trenle gitmeyi düşündüysekte, çok uzun süreceğinden bundan vazgeçip karayolu+havayoluna seçeneğine yöneliyoruz. İzmir'den Van'a uçakla oradan da karayoluyla İran'a geçeceğiz. Bizim için önümüzdeki en uygun seçenek bu...

İran'a vize gerekmiyor ama en az 6 ay geçerliliği olan ve İsrail'e giriş damgası bulunmayan bir pasaporta ihtiyacınız var.


Seyahatlerde ne kadar plan yapsanızda bi yerde mutlaka kırılma oluyor, bunu bilecek kadar tecrübeli olduğumuzdan seyahati genel hatları ile planlayıp (sadece gidiş-dönüş biletleri var :D ) geri kalan kısmını akışına bırakmaya karar veriyoruz. Gideceğimiz şehirler belli ama nerede kaç gün kalacağımız oranın atmosferine göre şekil alacak...

Ve 4 Haziran günü gelip, İran gezisi için ilk durağımız olan İzmir Adnan Menderes Havalimanına gidiyoruz. Yurtdışı Har(a)cını yatırıp Van'a gidecek uçağımıza doğru yol alıyoruz. Ama daha ilk dakikadan aksilikler başlıyor. Uçak rötarlı, 12.00 de kalkması gereken uçak hazır değil, mecburen bekliyoruz...

Beklemek sıkıntılı değil fakat daha Ankara'nın ötesine geçmemiş bizler için her gecikme, sınırı bir o kadar geç saatte geçme anlamına geliyor. Seçim arefesinde olduğumuz için ortam gergin...


Neyse uçağımız kalkıyor ve Türkiyenin en batısından en doğusuna gidiyoruz, biraz rötarlıda olsa hava kararmadan Van Ferit Melen Havalimanına iniyoruz. Çok ufak bir havalimanı, dış cephesi kaba inşaat görünümünde, Anadolunun küçük bir kasabasının otobüs terminalini andırıyor...

Çantalarımız alıp bizi Ağrı-Doğubeyazıttaki sınırkapısına götürecek olan otobüsleri bulmak için havalimanının dışına çıkıyoruz. Hemen bir taksici yanımıza yanaşıyor. Nereye giderseniz gidin tüm seyahatlerin vazgeçilmezi :))... Adamın verdiği fiyattan gideceğimiz yerin yakın olduğunu anlayıp yürümeye karar veriyoruz. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra bir kavşağa geliyoruz ve şehir merkezine giden dolmuşlara biniyoruz...

Dolmuş dediğimiz meğerse belediye otobüymüş... Saçlarımızın kesiminden olsa gerek her gören asker misiniz diye soruyor, hayır cevabını verince daha bi sıcak davranıyorlar fakat yine rahatsız edici bakışlardan kurtulmak mümkün değil, sürekli gözler üzerimizde...


Kendi vatanımızda kendimizi rahat hissedemiyoruz maalesef, derken şehir merkezine varıyoruz... Van gölü turizm in ofisine gidip bilgi alıyoruz fakat büyük bir şok yaşıyoruz. Adama Ağrı-Doğubeyazıta gitmek istediğimizi söylediğimizde bize olumsuz cevap veriyor... Ne yapalım ne edelim derken isterseniz sizi Esendere sınır kapısına götürebiliriz diyor, Van'da o gece kalıp zaman kaybetmektense tamam diyip atlıyoruz otobüse...

Otobüsde bizden başka kimse yok, yolculuk böyle mi devam edecek diye merak ederken başka bir yazıhane gidiyoruz. Esendereye gidecek otobüsler (minibüs desek daha doğru olur) ordan kalkıyormuş...

Doğu'nun misafirliğini orada görüyoruz yaklaşık 1 saat durduğumuz yazıhanede sürekli ikramlar, hoş muhabbetler biraz olsun keyfimizi yerine getiriyor ama siz Türkçe konuşmakta ısrar etmediğiniz müddetçe kimse size Türkçe konuşmuyor maalesef...

Orada bizim dışımızda bekleyen İranlı aileler, İrandan Türkiyeye iş yapmaya gelmiş gençler ve gezmeye giden bizler varız...

Minibüs geliyor ve yolculuğa çıkıyoruz, Kürtçe müzikler eşliğinde, muhteşem doğayı izleyerek yol alıyoruz. Böyle yerlerin terör yüzünden ikinci planda kalması üzüntü verici.

Yolculuk boyunca İzmirde öğrenci olan ve tatil vesilesiyle memleketine gelen adamla sohbet ediyoruz. Esendere sınır kapısının nerede olduğunu bilmeyen bizler, sohbet sırasında Hakkari-Yüksekovaya gittiğimizi öğrenince ufak çapta bi şok yaşasakta geri dönüş olmadığından planımız ona göre şekillendiriyoruz.


Saat yaklaşık 12 yi gösterdiğinde Yüksekovaya varıyoruz. Bu arabayla yolculuğumuzun buraya kadar olduğunu anlayıp diğer araç için Yüksekovada bekliyoruz. Bizimle bekleyen sadece bi İranlı aile var, ne biz onları ne de onlar bizi anlıyor... Yaklaşık 10 dakika beklememiz bi ömür gibi geliyor, malum bilmediğimiz bi coğrafya ve terör sorunu...

Neyseki diğer minibüs geliyor ve sınıra doğru yola koyuluyoruz. Sınıra kadar olan yol inanılmaz bozuk, sallana sallana gidiyoruz derken birden araba içinde kavga kopuyor, Kürtçe konuştuklarında hiçbir şey anlamıyoruz, kavga sırasında şoför sürekli bizi işaret ediyor, tam korkmaya başlamışken şoför Türkçe olarak durumu bize izah ediyor. Sorun çocuklu bir ailenin şoförden kendilerini köye kadar bırakmalarını istemesi, fazladan yol gitmek istemeyen şoföründe bahane olarak bizi öne sürmesi...

Ailenin şoföre fazladan para vermeyi teklif etmesiyle sorun çözülüyor ama sorun bizim için gittikçe daha da büyüyor. Zaman bir hayli geç, yolda bizden başka kimse yok, aracı geçtik ışık yok, bilmediğimiz bir dağ köyüne tırmanıyoruz... İçimizden bildiğimiz tüm duaları okuyarak sağsalim Esendere sınır kapısına nihayet varıyoruz...

Esendere Sınır kapısı bir binadan ibaret, iki devlet aynı binayı ortak kullanıyor. Zaten içeri girdiğimizde, o saatte bizden başka kimse yok, Türk polisi ve ailesi, İran polisleriyle beraber oturmuş sohbet ediyorlar. Formalite icabı bi kaç soru sorduktan sonra damgayı vurup pasaportlarımızı geri veriyor.


Artık resmen Vatandan çıkmış bulunuyoruz. Bina içinde bir oraya girip bi burdan çıktıktan sonra, İran yazılı tabelaları izleyerek İran polisine ulaşıyoruz. Hoşgeldin diyerek karşılayan polise pasaportlarımız uzatıyoruz. Neden geldiğimizi soruyor güzel Türkçesiyle... Sonrasında iyi dileklerde bulunarak pasaportlarımıza giriş damgası vurup iade ediyor. Artık her şey tamam İran bizi bekliyor.

Binadan dışarı çıktığımızda İranda her yerde göreceğimiz Humeyninin siyah sarıklı portresi dağın tepesinden bizi selamlıyor. İran topraklarında biraz yürüdükten sonra taksiciler hemen etrafımızı çeviriyor...

Not: İran'da Hz. Peygamber'in soyundan gelenler siyah sarık takarlar. (Tabi bu insanların Hz. Peygamber soyundan geldiği tartışılır.)

1 yorum:

Bunlarda İlginizi Çekebilir!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...B